GİRİŞ
RADYOTESLİMOLANLAR
RAMAZAN ÖZEL
HABERLER
GÜNLÜK GAZETELER
ETKİLENDİĞİM AYETLER
KURAN TEFSİR MEAL
ETKİLENDİĞİM HADİSLER
ETKİLENDİĞİM YAZILAR
ESMA-UL HUSNA
VEDA HUTBESİ
RESİMLER
KAHROLSUN İSRAİL
DUA
VİDEOLAR
ONLİNE KUR'AN KERİM
ONLİNE RADYO
ONLİNE TV
İLAHİ MP3
NAMAZ
PROGRAMLAR
İletişim
Ziyaretşi defteri
ÖNDERLERİMİZ
MUHABBET
TESLİMOLANLAR FORUM
HİKAYELER
İSLAMİ TOPLİST
teslimolanlar.com
HTML VE JAVA KODLARI
FON MÜZİKLERİ
SEÇME İLAHİLER
 

ÖNDERLERİMİZ

Şehid Şeyh Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin üzerine ailesi Gazze’ye göç etti...



 
  


  Hayatı, Direnişi ve Şehadeti: Ahmed Yasin, 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. 16 yaşındaki Ahmed Yasin, aynı yıl içinde bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Ahmed yasin felç olmasına rağmen “oku” emrine iman ettiği için öğrenmeye ve okumaya devam etti.




Sonra er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Ahmed Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahit oldu. Bütün bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu.




Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Diğer Filistin İslami önderleri gibi Yasin de, Mısır'daki Ezher Üniversitesi mezunudur. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı.




1965 yılında Müslüman Kardeşler hareketine yönelik operasyonlar sırasında bir süre tutuklandıysa da, örgütsel bağlantıları ispat edilemediği için serbest bırakıldı.




Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı. 1967 yılında Filistin'in tamamının Siyonist işgalcilerin eline geçmesinin ardından direnişi teşvik eden söylem ve faaliyetlerini yoğunlaştıran Şeyh Yasin, kurduğu cemiyet aracılığı ile şehid ailelerine yardım etti. Filistin halkı vatanlarını işgalden kurtarma mücadelelerinde kendilerine önderlik edecek birilerini aramaya başladılar. İşgalci yahudilerden gelen tehlike konusunda insanların şuurlandırılmasında Şeyh Ahmed Yasin'in büyük rolü oldu.




Gazze'de İslâm Merkezi'ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin'in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum işgal yönetimini son derece rahatsız etti. Bu yüzden onu defalarca polis merkezine çağırdılar.




1984'te Ahmed Yasin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985'te gerçekleştirilen bu esir değişiminden sonra Şeyh Ahmed Yasin yine Filistinli kitlelerin Siyonist işgalcilere karşı sürdürdükleri cihadlarında başlarına geçti.




Ahmed Yasin 8 Aralık 1987'de başlayan intifadanın öncüsü durumundaki İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'nin kurucusudur. HAMAS'ın kökeni Müslüman Kardeşler cemaatine dayanır ve Ahmed Yasin de bu cemaatin Filistin kanadının bir mensubuydu. Ancak 1987'ye gelindiğinde işgale karşı fiili mücadeleyi organize edecek bir direniş örgütüne ihtiyaç olduğu görüldü. Bu konuda Müslüman Kardeşler'in genel idaresiyle de istişare edilerek Filistin'e özel olarak böyle bir teşkilat kurulması kararlaştırıldı. İşte bu karar neticesinde Şeyh Yasin'in öncülüğünde Filistin İslâmî Direniş Hareketi (HAMAS) ortaya çıktı. Bu itibarla HAMAS, Müslüman Kardeşler'den bir kopma değildir.




HAMAS ilk olarak ismini 8 Aralık 1987'de patlak veren intifadayla duyurdu. Sonra da bu intifadayı yönlendirmesiyle kısa sürede bütün dünyada tanındı. Ahmed Yasin bütün hayatı boyunca bu teşkilatın manevi lideri olarak bilindi ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü.




Siyonistler, 18 Mayıs 1989'da Şeyh Ahmed Yasin'i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte İslâmi Direniş Hareketi mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan sonuç getirmeyecek bir uygulamaydı. Ancak siyonistler umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi.




Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Yasin 3 Ocak 1990'da mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan yargılandı. Ahmed Yasin'in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır."




Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe erteledi. Daha sonra Siyonist yönetim Şeyh Ahmed Yasin'in 6 Ekim 1991'de mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin'in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991'de de mahkemenin verdiği zulüm hükmü açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ona ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.




İsrail yönetimi söz konusu cezaya mahkûm ettikten sonra Ahmed Yasin'le zaman zaman pazarlıklar yapmak ve ona serbest bırakılması için bazı şartları kabul ettirmek istedi. Bir keresinde İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. O bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesini şart koştu. Ahmed Yasin bu teklifi de kabul etmedi ve İsrail yönetimini muhatap olarak kabul etmediğini sık sık dile getirdi.




Ahmed Yasin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel özürlü olması dolayısıyla zindanda çektiği sıkıntılara rağmen işgalciler karşısında hiçbir taviz vermedi. Onun şu sözü davası ve inancında ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: "Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan iyidir." Onun işgal rejiminin mahkemesi karşısına çıkarıldığı sıra söylediği sözler de inancındaki kararlılığının bir göstergesiydi.




Şeyh Ahmed Yasin sekiz yıl süren zindan hayatı boyunca kararlılığından hiç bir şey kaybetmedi ve siyonist yönetimi muhatap kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi.




Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda çok zor şartlar altında kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a getirildi.




Ürdün'ün başkenti Amman'da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan ve ellerinde Kanada pasaportu taşıyan iki MOSSAD ajanına karşılık serbest bırakıldı.




Bu pazarlıkla HAMAS'ın veya Ahmed Yasin'in hiçbir ilgisi olmamıştı. Aksine pazarlık onların bilgileri dışında gerçekleşmiş. Tamamen İsrail ile Ürdün kralı arasında gerçekleşen pazarlıkla ilgiliydi.




Şeyh Ahmed Yasin, Amman'da bir süre tedavi gördükten sonra vatanı Filistin'e ve ailesinin ikamet ettiği Gazze'ye döndü. Zindan hayatı boyunca çektiği sıkıntılar, eziyetler onu yıldırmamıştı. Çünkü Gazze'ye dönüşünün ardından hemen Filistin direnişindeki manevi lider mevkiine yeniden oturarak mücadelesini kaldığı yerden devam ettirmeye başladı.




Şeyh Ahmed Yasin, bütün dünyada Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'ın kurucusu ve manevi lideri olarak bilinir. Fakat o sadece belli bir oluşumun, örgütün değil Filistin'de bir neslin yeniden dirilişine, uyanışına ve kimliğine sahip çıkmasına vesile olan kutsal bir direnişin önderidir. Dolayısıyla o Filistin'in, Filistin davasının, siyonist işgale karşı verilen kutsal bir mücadelenin önderidir. İşgale karşı 1987'de başlatılan birinci intifadaya o öncülük etmiştir. 2000 yılında başlatılan Aksa İntifadası'nın da en önemli manevi önderi ve motoru olmuştur. Bundan dolayı Filistin'de o "iki intifadanın şeyhi (yani lideri, önderi)" olarak bilinmektedir. O, HAMAS'ı, Filistin'de belli bir kesimi diğer kesimlerden ayrıştırmak amacıyla değil, sahip olduğu İslâmi bilincin işgale karşı verilen mücadeleye öncülük etmesi, yani toplu bir direnişin başlatılması için kurmuştur. HAMAS'ın çok kısa süre içinde oldukça geniş bir kitlesel destek elde etmesinin en önemli sebebi de işte bu anlayıştır. Bu anlayışından dolayıdır ki o HAMAS'ı, Filistinlileri birbirine kırdırma amacına yönelik fitne çabalarından uzak tutmayı, böylece işgale karşı verilen mücadelede safların birliğini korumayı başarabilmiştir. Bu özelliğinden dolayı o sadece bir örgütün, oluşumun değil siyonist işgale karşı verilen kutsal mücadelenin manevi lideriydi. Sol gruplar ve hıristiyanlar da dâhil olmak üzere, siyonist işgalcilerin gasp ettiği hakların geri alınması, Filistin'in yeniden özgürlüğüne kavuşması gerektiğine inanan tüm Filistinliler tarafından karizmatik bir lider, bir dava önderi olarak biliniyordu.




Şeyh Yasin'in serbest bırakılmasına rağmen işgal devleti onun çalışmalarından rahatsız oluyordu. Bu yüzden onu sıkı bir takip altına almıştı. Onu öldürmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Bir keresinde, bir tanıdığının ziyaretinde bulunduğu sırada gittiği evi tespit ederek F-16 tipi uçaklardan füzeler fırlattı. O saldırıda yardımcısı İsmail Heniye'yle birlikte ziyaret ettiği apartman katının bayağı tahrip olmasına rağmen Şeyh Yasin ve Heniye mucizevî bir şekilde sağ kurtuldular. Bu olay da gösteriyordu ki Şeyh Yasin işgal devletinin takibi altında ve hedefindeydi. Ama elinde oldukça geniş teknik imkânların bulunmasına, Filistinlileri her taraftan kuşatmaya almasına ve aralarına adeta hamam böcekleri gibi ajanlar salmasına rağmen her zaman istediği cinayet planını gerçekleştirme fırsatı bulamıyordu.




Siyonist işgalciler İsrail, 2003 Eylül'ünde Hamas liderlerinin toplantı yaptığı bir yeri bombaladı ve Şeyh Yasin, bu bombardımandan elinden hafif bir yara olarak kurtuldu.




Ahmed Yasin, Müslüman Kardeşler'in terbiyesiyle yetişmiş bir önderdi. Bu cemaatin eğitim sisteminde tüm müntesiplere ezberletilen ve özümsetilen temel ilkelerden biri de "ALLAH yolunda şehit olmak en yüce arzumuzdur." ilkesidir. Hatta eğitim amaçlı genel toplantıların ve törenlerin birçoğunda bu ilkeler tekrar edilir. Bazıları belki bu ilkeyi dilleriyle söylerken kendilerini zorlayan dünyevi zevklerden kaynaklanan tüm duygusal engelleri aşabilenler kalplerinden geldiği şekilde, özümsemiş ve benimsemiş olarak söylerler. Biz inanıyoruz ki Şeyh Yasin işte bu ilkeyi iliklerine kadar özümsemiş ve kalbinden gelen bir arzuyu aynen diline yansıtarak söyleyebilen bir insandı.




Siyonist işgal devletinin temeli cinayetlerle, saldırılarla, katliamlarla atılmıştır. Bugüne kadar ayakta kalabilmek için de sürekli cinayetler ve katliamlar gerçekleştirmeye ihtiyaç duymuştur. Şeyh Ahmed Yasin, herkesin bildiği gibi tekerlekli sandalyeye mahkûm felçli bir insandı. Ama işgalci siyonist devlet onun bu haline rağmen iman gücü ve kararlılığı ile direnişçileri sürekli cesaretlendirdiğini görüyor, bu yüzden varlığına tahammül edemiyordu. Dolayısıyla onu tasfiye etmek için birçok kez plan yaptı. Bazılarında başarılı olamadı, bazılarında da doğacak sonuçtan korktuğu için çekingen davrandı. Ama en sonunda yine canilik, eşkıyalık tarafı ağır bastı ve 22 Mart 2004 tarihinde yine havadan uçaklarla füzeler fırlatarak Şeyh Yasin'i sabah namazından çıktığı sırada şehid oldu ve şehadet kervanına katıldı.  




  Davası, Cihadı ve Yürüyüşü: Şehid Şeyh Ahmed Yasin, yüreğini takvayla boyamış ve o nur ile direniş muştusu olmuştu. Zalimler onun güçsüz ve ayakları, elleri tutmuyor görüyorlardı ama onun büyük bir güçü vardı, o kalpteki takvasıydı. İşte bu güç zalimlerde olmayan bir destek ve silahtı.




Yusuf Aleyhiselam’ı kendine örnek edinmişti, zalimlere Yusuf nidasıyla sırtını dönmüştü. O zalimlerin çağırdığı zelilliği ardına atmıştı. Sağlıklı insanlar için bile dayanılması güç olan zindan hayatını sekiz yıl kadar, yürüyemeyen bedeniyle yaşamıştı. Bizlere kolay gibi gelsede rahatsız olan biri için büyük kutlu bir sabırdır. Bu sabrı Eyüp aleyhisselamdan kuşanmıştı. Ahmed yasinde büyük bir örnek vardır, onu bu yürüyüşte zorluklara katlandıran nedir?




Şehid Şeyh Ahmed Yasin 'in hayatını dört kelimeyle özetlemek mümkündür: İbadet, hicret, cihad ve şehadet. Bu dört kelime aynı zamanda nebevi çizgiyi, peygamberlerin bize gösterdiği kutsal yolu özetlemektedir. O, insanın bu dünyaya ALLAH'a kulluk görevini yerine getirmek üzere gönderildiğine bütün kalbiyle inanmış ve işte bu inancın kazandırdığı teslimiyet duygusuyla ALLAH'a teslim olmuş, ona kulluk görevini özenle yerine getirmek için çalışan biriydi.




ALLAH'a olan bu teslimiyeti onu, dünyevi hesaplarla zalimlere teslim olmaktan alıkoydu. Dolayısıyla kulluk teslimiyetiyle, bu vasfın kendisine kazandırdığı kula kul olmama onurunu bir araya getirmeyi başardı. Böylece hak bildiği yoldan asla sapmadı, zalimler karşısında zerre kadar taviz vermedi. Tertemiz vatanı işgalci Siyonistler tarafından işgal edilince 11 yaşında ailesiyle birlikte hicret etmek suretiyle birçok peygamberin hayatına girmiş olan hicret olayını yaşadı. İçinde bulunduğu şartların kendisine diğer kulluk görevlerine ek olarak cihad yükümlülüğünü de yüklediğini bildi ve “bedeninde rahatsızlık olmasını bu konuda mazeret olarak gösterme yoluna gitmeksizin,” bir kaçamak yolu aramaksızın cihad ve direniş hususunda başkalarına örnek olmak için hep gayret sarf etti. "Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki ALLAH iyilik edenlerle beraberdir." (Ankebut suresi – 69)




O hayatını bu eksende yoğurmuş ve biçimlendirmişti, gözlerini dünyaya açtığı günden beri direniş, mücadele ve sapan taşı ile büyümüştü. Siyonizm’e karşı büyük bir direniş..




Zalimler bunu bilemez, yaratıcımızın sevdiği kullar direnirler, her sapan taşı bir mermi.. her yürüyüş ibrahimi.. her mücahid bir volkan..




Şehid Şeyh Ahmed Yasin’e selam olsun.. selam olsun ibrahimi güllere.. yüreğini duaya yelken açanlara.. Ey Şehid biliyorum sen, Resulün elinde Kevser içiyorsun.. biliyorum sen, Hamza’nın yanındasın..




Bilemezler değil mi onlar, bilemezler kalplerin özünü.. Rabbimizin ordularını..




Sen bunu bildin, Kevseri okuyorsun.. yaşıyor ve kuşanıyorsun..




Özledim seni, davanı, sevdanı, ibrahimi yürüyüşünü..




Seni anlamadı kardeşlerin, bilmedi davanın yüceliğini.. ve sen bizlere haykırdın: “Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!




Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, ALLAH için ve ümmetin namusu için kızacak?




Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken! Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış!




Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, ALLAH için kızmaz mı?




Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; "Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?




Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: "Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!" Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!




Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!




Temennimiz, ALLAH'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! ALLAH aşkına, bari aleyhimize olmayın!




Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!




ALLAH'ım! Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum... Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?




ALLAH'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz." Kanla imzalanmış bu sözlerin ardından bu zavallı ne söylesin ki... Sadece ağlamak düşer bana!




Ama kimse sanmasın ki Şeyh Ahmed Yasinimiz Şehid oldu diye göz yaşı döküyorum. Hayır, kendi halime ağlıyorum şimdi. O, çok istediği şehadet ile rabbine kavuştu. Ahdine sadık kaldı. Bizler ise şu geçici dünya nimetlerine aldanıp olduğumuz yerde çakılıp kaldık.




Ey Şeyh Ahmed Yasin! Sen ki yaşantınla ve şehadetinle bizlere örnek oldun. Sana haber veriyorum ki torunların, yükselttiğin bayrağı düşürmediler ve düşürmeyecekler. Senin kanınla tohumlanan topraklar filizlendi ve her damlası bir lale oldu. Ve şimdi o laleler Kudüs yolunu sardılar çepeçevre. Karanlığı boğmak için adım adım fışkırıyorlar yerden. Şehid Şehid varıyorlar zulmün üstüne...




Ey Şehid! Bizlere emanet bıraktığın İntifada sancağı elden ele dolaşacak, islam ümmetinin kahraman ve şehadet sevdalısı yiğit erleri yürek-yürek bilek-bilek bir okyanus gibi dalgalanıp siyonist rejimi ALLAH'ın izniyle tarihin çöplüğüne atacaktır.




Ey Şehid! Sen ALLAH'a verdiğin sözde sadakat gösterip adağını yerine getirdin; senin varislerin de sırasını beklemektedir; bizi de çağır yanına, kutlu bir şehadet ile varalım Mevlamızın dergahına!




Ey Şehid! Varsın birileri dalsın dünyanın sefasına; varsın birileri aldansın şeytanın ucuz tuzaklarına; varsın birileri korkup kaçsın meydanlardan; varsın birileri hançerler saplasın sırtlardan; varsın birileri pay beklesin dolarlardan dinarlardan; varsın birileri umut kapsın şöhretlerden makamlardan; sen bizi yanına çağır ey şehid!




Ey Şehid! Senin pak kanların müjdeliyor zaferi! Parça parça olmuş bedenin şahittir ALLAH için ödenen bedellere! İşte Filistin'da dalgalanan İslam sancağı: La ilahe İllalah!




Canın canımız, kanın kanımız, yolun yolumuzdur ey Şehid!
Bugün 14 ziyaretçi (26 klik) kişi burdaydı!
 
ANA SAYFAN YAP


SIK KULLANILANLAR
Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
ÖSYM Sınav Sonuçları
T.C KİMLİK NO
TELEFONREHBERİ
TELEKOM FATURA
Emeklilik Hizmetleri
ANAYASA MAHKEMESİ
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
BANKALAR
Elçilik - Konsolosluklar
GAZETELER
DERGİLER
TELEVİZYONLAR
Tatil ve Gezi Rehberi
Son Depremler
YABANCI MEDYA
 
teslimolanlar.com Google Pagerank Checker Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol